serkankacan
Tanınmış Üye
- Katılım
- 11 Kas 2020
- Mesajlar
- 400
- Tepkime puanı
- 0
- Puanları
- 16
TARTIŞALIM
1. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yargısını egemenliğin kaynağı düşüncesiyle değerlendiriniz.
Egemenlik en genel tanımıyla toplulukların ortak varlıklarını sürdürebilmeleri için kendi iradesiyle gücü kullanma yetkisi diyebiliriz. Geçmişte ki yönetim şekillerine baktığımızda, halkın ezilen, hak ve özgürlüklerinin elinden alınmış bir nevi kölelik düzeni içinde yaşadıklarını görürüz. Günümüzde de bazı ülkeler tek başlı ve dışa bağımlı halde yönetilmektedir. Bu tür yönetilen halklarda toplumsal huzuru, adaleti ve barışın sağlanması oldukça güçtür.
Bireyler yaşadıkları toplumun en önemli parçasıdır ve düzenin devam ermesi için gerekli üretimi ve çalışmayı yapar. Daha fazla gelişme, huzur, barış ve mutluluk isteniyorsa demokratik yönetim şekillerinden birinin tercih edilmesi gerekir. Tek bir otoritenin karar merci olduğu durumlarda hak ve özgürlüklerden bahsetmek mümkün değildir.
Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde halkın sözü her zaman geçerli olmuş ve kendini yönetmek istediği kişileri iktidara getirmiştir. İktidara getirdiği kişilere verdiği yetkiyle toplumun ihtiyaçlarının düzen içinde karşılanmasını talep eder. Eğer bu talepleri doğrultusunda bir yönetim görmediği zaman elindeki yetkiyi yani seçimleri kullanarak yönetim ve iktidar değişikliği yapar.
Bu şekilde iktidara gelen kişi veya gruplar halkın egemenlik gücünün farkında olarak hizmetlerde bulunmaya gayret ederler. Aksi halde devlet idaresine bir daha getirilmeme gibi bir durumla karşı karşıya kalabilirler.
2. Egemenliğin kaynağı ve meşruiyeti açısından monarşilerle demokrasileri kıyaslayarak değerlendiriniz.
Egemenlik en genel tanımıyla, bir grup, toplum veya ülkede en son kararı veren güç olarak ifade edilir. Bu egemenliğin en üstünün ise devlet olduğu ileri sürülmektedir. Ancak bütün devlet biçimleri farklıdır ve egemen olup olmadıkları egemenliğin kaynağı, meşruiyeti ve nasıl kullanıldığıyla ilgilidir.
Egemenliğin kaynağı geçmişten bugüne kadar tüm yönetim şekilleri açısından bir problem olarak görülmüştür. Birçok toplumda egemenliği kaynağı, soyluluk, kutsallık, zenginlik, adalet gibi çeşitli unsurlarda aranmıştır.
Geçmişte devletlerin büyük bir çoğunluğu “monarşi” ile yönetilmiştir. Monarşiyi diğer yönetim şekillerinde ayıran en önemli özellik, başta devlet başkanının tüm yetkileri ölene kadar kullanması ve öldükten sonra kendi ailesinden birinin yönetimi ele almasıdır. Bu bazen devlet bakanının oğlu veya kardeşi olmuştur.
Ancak bu şekilde bir yönetim anlayışı zamanla yıpranmış başa liyakatsiz kişilerin geçmesiyle birçok devletin çöküşü yaşanmıştır. Bu çöküşler halkın başlattığı isyanlar veya devrimler sonucu olmuştur. Tüm bu gelişmeler sayesinde en iyi yönetim şekli olarak kabul edilen ve halkın yönetimde söz hakkı elde ettiği “Cumhuriyet” yönetimi birçok devlet tarafından kabul görmüştür.
Cumhuriyet yönetimi en demokratik ve en şeffaf yönetim şekli olarak halkın huzurunu ve refahını sağladığı için toplumlar tarafından tercih edilir. Artık halk kendi iradesi ile devlet başkanını seçebilecektir. Bunu da belli yasalarla belirlenmiş seçimler aracılığıyla yapacaktır.
3. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözünü kişisel hak ve özgürlük bağlamında değerlendiriniz.
Devlet, milletin bir araya gelerek oluşturduğu bir birimdir. Devletin varlığından söz edebilmek için milletin yaşaması ve güçlü olması gerekir. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye söylediği “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü bu anlamda en dikkat çekici örneklerdendir.
Bu sözü biraz açacak olursak; Devlet milleti için vardır ve milletine hizmet etmekle yükümlüdür. Bazı durumlarda millet, devletin bekası, toplumsal barış ve huzuru, hak, adalet ve özgürlük gibi sebeplerden ötürü devletin otoriter ve acımasız yüzüyle karşı karşıya kalabilir.
Ancak hani sebeple olursa olsun millet her zaman devletin merhametli, her kesimi kucaklayan ve merhametli yüzünü görmek ister. Bu nedenle devleti yönetenler, devlet adına çalışanlar ve devletin kurumlarını temsil edenler millete hizmet etmekle yükümlü olduklarını asla unutmamaları gerekir.
Devletin şefkatli yüzünü milletine gösteren devlet adamları her zaman daha fazla sevilmiş ve başarılı olmuştur. Devlet denilen birim, tüm kurumları ve çalışanlarıyla halkının hak, adalet, özgürlük, sosyal yaşam, kültürel ihtiyaçlar vb. konularda halkın sesini duymalı ve eşitlikten asla taviz vermemelidir. Tüm halkına eşit muamele ile davranmalı, dil, din, mezhep gibi çeşitli konularda ayrımcılıktan kaçınmalıdır.
Devletin ayakta kalması, yaşaması, gelişmesi ve huzur içinde olmasının tek yolu milletin hak ve özgürlüklerini korumasından geçer. Böylece düşmanlarına karşı güçlü bir devlet profili çizebilir ve bağımsız bir şekilde varlığını sürdürebilir.
1. “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” yargısını egemenliğin kaynağı düşüncesiyle değerlendiriniz.
Egemenlik en genel tanımıyla toplulukların ortak varlıklarını sürdürebilmeleri için kendi iradesiyle gücü kullanma yetkisi diyebiliriz. Geçmişte ki yönetim şekillerine baktığımızda, halkın ezilen, hak ve özgürlüklerinin elinden alınmış bir nevi kölelik düzeni içinde yaşadıklarını görürüz. Günümüzde de bazı ülkeler tek başlı ve dışa bağımlı halde yönetilmektedir. Bu tür yönetilen halklarda toplumsal huzuru, adaleti ve barışın sağlanması oldukça güçtür.
Bireyler yaşadıkları toplumun en önemli parçasıdır ve düzenin devam ermesi için gerekli üretimi ve çalışmayı yapar. Daha fazla gelişme, huzur, barış ve mutluluk isteniyorsa demokratik yönetim şekillerinden birinin tercih edilmesi gerekir. Tek bir otoritenin karar merci olduğu durumlarda hak ve özgürlüklerden bahsetmek mümkün değildir.
Bu nedenle çoğulcu demokrasilerde halkın sözü her zaman geçerli olmuş ve kendini yönetmek istediği kişileri iktidara getirmiştir. İktidara getirdiği kişilere verdiği yetkiyle toplumun ihtiyaçlarının düzen içinde karşılanmasını talep eder. Eğer bu talepleri doğrultusunda bir yönetim görmediği zaman elindeki yetkiyi yani seçimleri kullanarak yönetim ve iktidar değişikliği yapar.
Bu şekilde iktidara gelen kişi veya gruplar halkın egemenlik gücünün farkında olarak hizmetlerde bulunmaya gayret ederler. Aksi halde devlet idaresine bir daha getirilmeme gibi bir durumla karşı karşıya kalabilirler.
2. Egemenliğin kaynağı ve meşruiyeti açısından monarşilerle demokrasileri kıyaslayarak değerlendiriniz.
Egemenlik en genel tanımıyla, bir grup, toplum veya ülkede en son kararı veren güç olarak ifade edilir. Bu egemenliğin en üstünün ise devlet olduğu ileri sürülmektedir. Ancak bütün devlet biçimleri farklıdır ve egemen olup olmadıkları egemenliğin kaynağı, meşruiyeti ve nasıl kullanıldığıyla ilgilidir.
Egemenliğin kaynağı geçmişten bugüne kadar tüm yönetim şekilleri açısından bir problem olarak görülmüştür. Birçok toplumda egemenliği kaynağı, soyluluk, kutsallık, zenginlik, adalet gibi çeşitli unsurlarda aranmıştır.
Geçmişte devletlerin büyük bir çoğunluğu “monarşi” ile yönetilmiştir. Monarşiyi diğer yönetim şekillerinde ayıran en önemli özellik, başta devlet başkanının tüm yetkileri ölene kadar kullanması ve öldükten sonra kendi ailesinden birinin yönetimi ele almasıdır. Bu bazen devlet bakanının oğlu veya kardeşi olmuştur.
Ancak bu şekilde bir yönetim anlayışı zamanla yıpranmış başa liyakatsiz kişilerin geçmesiyle birçok devletin çöküşü yaşanmıştır. Bu çöküşler halkın başlattığı isyanlar veya devrimler sonucu olmuştur. Tüm bu gelişmeler sayesinde en iyi yönetim şekli olarak kabul edilen ve halkın yönetimde söz hakkı elde ettiği “Cumhuriyet” yönetimi birçok devlet tarafından kabul görmüştür.
Cumhuriyet yönetimi en demokratik ve en şeffaf yönetim şekli olarak halkın huzurunu ve refahını sağladığı için toplumlar tarafından tercih edilir. Artık halk kendi iradesi ile devlet başkanını seçebilecektir. Bunu da belli yasalarla belirlenmiş seçimler aracılığıyla yapacaktır.
3. Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” sözünü kişisel hak ve özgürlük bağlamında değerlendiriniz.
Devlet, milletin bir araya gelerek oluşturduğu bir birimdir. Devletin varlığından söz edebilmek için milletin yaşaması ve güçlü olması gerekir. Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye söylediği “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” sözü bu anlamda en dikkat çekici örneklerdendir.
Bu sözü biraz açacak olursak; Devlet milleti için vardır ve milletine hizmet etmekle yükümlüdür. Bazı durumlarda millet, devletin bekası, toplumsal barış ve huzuru, hak, adalet ve özgürlük gibi sebeplerden ötürü devletin otoriter ve acımasız yüzüyle karşı karşıya kalabilir.
Ancak hani sebeple olursa olsun millet her zaman devletin merhametli, her kesimi kucaklayan ve merhametli yüzünü görmek ister. Bu nedenle devleti yönetenler, devlet adına çalışanlar ve devletin kurumlarını temsil edenler millete hizmet etmekle yükümlü olduklarını asla unutmamaları gerekir.
Devletin şefkatli yüzünü milletine gösteren devlet adamları her zaman daha fazla sevilmiş ve başarılı olmuştur. Devlet denilen birim, tüm kurumları ve çalışanlarıyla halkının hak, adalet, özgürlük, sosyal yaşam, kültürel ihtiyaçlar vb. konularda halkın sesini duymalı ve eşitlikten asla taviz vermemelidir. Tüm halkına eşit muamele ile davranmalı, dil, din, mezhep gibi çeşitli konularda ayrımcılıktan kaçınmalıdır.
Devletin ayakta kalması, yaşaması, gelişmesi ve huzur içinde olmasının tek yolu milletin hak ve özgürlüklerini korumasından geçer. Böylece düşmanlarına karşı güçlü bir devlet profili çizebilir ve bağımsız bir şekilde varlığını sürdürebilir.